Bir otelin merdivenlerini heyecanla çıkıp asansörü sabırsızlıkla bekledim. 6. kat, 622 nolu odaya doğru yola koyuldum. Kapıya doğru yürürken ona sadece saniyeler kaldığını düşünüp heyecanımı artırdım. Kalbime bu haksızlığı yapıyordum hep. Aramızdaki bir anlaşmaydı bu aslında. Ben elimden geldiğince onu bozmayacaktım o ise benim için gerektiğinde hıphızlı atıyor olacaktı. Sol göğsümden tüm vücuduma yayılan o tuhaf, iç ezici sızının neyini sevdiğime anlam veremediğini söylemişti bir keresinde. Beni anlayamayacağını düşündüğüm için geçiştirmiştim, o sadece bir yürekti ben ise yüreği olan birçok şeydim.
Kapıyı tıklatıyorum. Duymuyor. Biraz daha hızlı vuruyorum. Açıyor. Gülümsüyor o herzamanki sevdiğim çocuk gülüşüyle.
……
Sıcak bir yaz gününde, şöyle bir gelip geçecek, esinti tadındaki o tanıdık utangaçlığı üzerinde…
……
Odanın içerisindeki hareket edişleri kıpırtılar oluşturuyordu içimin odacıklarında. O önündeki işle meşgulken ben ellerini izliyordum: kadehi tutan, şarabı dolduran, bana uzatan o sevdiğim düzgün ellerini…
……
Onu öptüğümü hayal edişlerimde yüzüme yayılan tebessüm ve içimi ezen duygu ilk kez o an son bulmuştu. Onu nihayetinde uzun uzun öptüğümde. Dudaklarının dudaklarıma her değdiği saniseyi aklıma yazarken, gelecek günlerde bunu artık hayal etmenin değil hatırlayacak olmanın sevinci içimde, ara ara durup gözlerine bakıyordum. Bunun hayal olmadığını söylüyordu bana derin derin bakan bir çift göz…
……
Kadınları olmuştu çokca. Her milletten belkide.
……
Bir gün bana:’ Bir sürü güzel şeyin birinde böylesine toplandığı birisi de olsun hiç bilmezdim’ gibi bir şey demişti. Hava soğuktu, dışarıda bir bankta oturuyorduk o an. O soğuk havada yaşayamayacak kadar narin kelebekler uçuşmuştu içimde de ben dışarıya çıkmasınlar diye nefesimi tutmuştum. Oysa kişi herkeste farklı bir kişiye dönüşürdüya. Bahsettiği onunla var olan bendim. Ve o ben’i ben de seviyordum…
……
Aslında ikimizde içimden geçen onu seviyorduk…
……
Uykuya dalarken yanından ayırmadığı bir eşyasını düşündüm. Yaptığı iş seyahatlerine giderken mutlaka götürdüğü çantası geldi aklıma önce. ‘Peki ya seyahat etmedigi zamanlar!’ diye geçirdim içimden sonra. Uçaktayken baş üstü dolabına koyduğunu da hatırladım. Sigara paketi? Nasil olurdu ki, en sık değiştirdiği şeydi. Çakmağı? Genelde kaybolurdu. Kredi kartları desen, vadesi doluyordu onların da.
……
Bütün gece dönüp durdum, bana göre dönüşlerimin arasında beş’er dakika vardı sanki. Ne kadar uyudum hiç kestiremiyorum.
…….
Ertesi sabah otelden çıkıp eve doğru yol alırken bileklerime parfümünden sıktım. Yol boyunca ara ara kokladım. İstanbul’a dokunup geçerken ben, kokusunu onunla özdeşleştirip onun mu İstanbul koktuğunu İstanbul’un mu onun gibi koktuğunu ayırt edemiyordum.
……..
Dahiyane bir fikirmiş gibi ellerimi bileklerimi ıslatmadan yıkamalıyım diye düşündüm.
……..
Vapurdaki seyyar satıcının sesi ile o ana yeniden dönüp onun hangi eşyası olmak istediğimi hatırladım yeniden. Düşündüm. Bulamadım. Öteledim.
……..
Eve geldim. Duş aldım. Silindi koku. Yoksa o gün ölümüm bileklerimden olurdu diye düşündüm. ‘işte öyle bir şey’ di…