‘Değiş-Tokuş’, her zaman kullanıldığı deyişle, ‘Mübadele Muhacirleri’ni belirtir. Hatta sağ kalan benim yaşamıma yetişen büyüklerimizden duyduğum gibi onlar kısaca Muhaciriz demenin Rumelinden gelenlerce hoş bir kısaltmasıyla biz‘Maciriz’ derlerdi!
Bilenler bilir, 1924 te imzalanan uluslararası bir Antlaşmayla Türkler ve Rumlar yer değiştirilmiş. İşte benim babaannem ve baba dedemin ailesi de, bu antlaşma sonrası 530 yıl kuşaklar boyu yaşadıkları köklerinden kopartılan ailelerden biridir. Acı her iki tarafı da vurmuş, hala masallarla, öykülerle bize aktarılıp duruyor.
Öykü 1390 yıllarında Anadolu’da, yıllarca kulaktan kulağa söylenenlere göre Konya’da başlar, yaklaşık 500-530 yıl kadar Selanik’te yaşanır ve sonra günümüzde İzmir’de kuşaklarla süregelir.
Osmanlı İmparatorluğu güçlenir ve Balkanlara yayılır. O dönemde Konya’da yaşadığı söylenen babamın büyük büyük babaları da 1390-1425 yılları dolayında Selanik’e Osmanlılar tarafından yerleştirilen Türkmen boylarından bir ailedir. Selanik’te, 500 yılı aşkın kuşaklar boyunca, Kayılar bölgesinde, Koçana, Kırımşa ve Kölemez’de yaşamış ve çiftçilik yapmışlar. Babaannemin ailesinin işlediği topraklar geniş olmalı ve topraklarında çalışan aileler olmalı ki, babaannem ‘Bey kızı’ olarak anlatılırdı hep bize, onu yaşarken görmemiş olsam da! Babadedemim ailesinde de, o zaman için Üniversite bitirmiş, demek o ki, Medrese bitirmişler varmış, sülalaye buna ilişkili olarak ‘Molla’ denmiş. Babamın anlattıklarından ünlü bir ‘Molla Feta’ var örneğin, köyde muhtarlık yapmış onun öyküsü ayrı, sevgi, yiğitlik, dürüstlük ve acı dolu bir öykü!
Gel zaman, git zaman bütün büyük imparatorlukların başına geldiği gibi, Osmanlı İmparatorluğu da zayıflamaya başlar, dedemler Osmanlı egemenliğinde, birlikte 500 yılı aşkın süre barış içinde yaşadıkları ve komşuluk yaptıkları Rum ve Bulgar çetelerine karşı ölüm kalım savaşı verirler, dönemin bütün ülkelerinin bağımsızlaşma savaşımları vardır artık. Zor zamanlardır, buna karşın aile büyüklerimin anlattıklarına göre o zamanlarda bile komşularıyla iyi geçinmeye çalışmışlar ve hatta Anadolu’dan göç eden bir Rum ailesini bir iki ay Selanik’in köyündeki kendi evlerinde barındırıp aynı evin içinde, bir arada bile yaşamışlar.
Türkler, büyük bir ‘Kurtuluş Savaşı’ verir, çok zor olur ama kazanılır, Türkiye Cumhuriyeti , 1923 de Osmanlı’nın yerine kurulur. Çok topraklar yitirilir, yalnızca Doğu Trakya ve Anadolu kalır. 1924 te birçok devletçe imzalanan Lozan Barış Antlaşmasına göre; babamın ailesi gibi birçok aileyi derinden etkileyen bir madde onaylanır. Bu madde; Batı Trakya’daki Türklerle, İstanbul’daki Rumlar dışında, Anadolu ve Doğu Trakya’daki Rumlar ile Yunanistan’daki Türklerin ‘Mübadele’ edilmeleri (değiştirilmeleri) kararlaştırılır.
Bu derin acıdan payını alan Türk ve Rum ailelerden biri de babamın ailesi olmuş. Gemilerle Selanik’ten Karadeniz’e bir ay süren hastalık ve ölümle savaştıkları bir yolculukla gelirler. Selanik’ten gemiye binerken gemiden fazla yükleri olanların eşyaları sandıklarla denize atılır. Belki yeniden evlerimize döneriz diye köyde evlerinin bahçesine gömdükleri kapkacak ve bazı eşyaların sonsuza kadar orada kalacağını bilmeden yola çıkarlar.
Yolculuk kış aylarında soğuk ve hastalıkla geçer, yanlarındaki teyze oğullarını hastalıktan kaybederler gemide, tabii başka ailelerden de büyük olasılıkla yolculukta çekilen zorluklardan kaybedilenler olmuştur. İstanbul’a ulaşıldığında isteyenlerin bundan sonraki taşıma bedelini kendileri karşılayarak İstanbul, İzmir gibi illere yerleşebileceği söylenir ama dedemler devlet onları yerleştirsin diye gidilecek yere isteyerek veya istemeyerek uyarlar. Böylece devlet onların daha önce çiftçilik yaptıklarını gözönüne alarak biraz bağ ve bahçesi olan Sivas’ın Gürün ilçesinde bir eve yerleştirir.
Gürün’de tam 9 yıl otururlar. Tabii buraya yerleştirildiklerinde, babannemin kız kardeşleri ve aileleri Çorum’a yerleştirilir, akraba aileleri böylece devletin yerleştirmesiyle parçalanır. Hala babaannem tarafından akrabalarımızla bir araya gelmiş değiliz ve bu kopuşlar yaşandı.
Gürün’e geldiklerinde Selanik’te doğan büyük amcam ailenin tek çocuğu imiş. Daha sonra burada babamla birlikte toplam dört çocukları daha olur. Bu yıllar içinde Çorum’a diğer akrabalarının yanına taşınmayı düşünürler ama onlardan yeterince ilgi göremeyince cayarlar.
Bir gün babam 9 yaşındayken, dedem ve babam İzmir’e bir tren yolculuğu yaparlar. Çünkü İzmir’in özlem duydukları 500 yıllık memleketleri Selanik’e benzerliğini duymuşlardır. O gidiş yaşamlarında bir dönüm noktası olur ve Gürün’deki bağı, bahçeyi ve evi satıp, İzmir Buca’da, Rumelinden gelen ailelerin çokça yaşadığı mahalleyde eski, bahçeli bir ev alırlar.
Herşey güzeldir ama yaşam herşeye karşın zordur. Ne Selanik’teki eski varlıklı durumları ne de, Gürün’deki bağları, bahçeleri, hayvanları yoktur artık. Üstelik acılar da bitmez. Güzelim babaannem küçük amcamı doğurduktan sonra kanamadan vefat eder ve küçük amcam aynı mahallede yeni doğmuş tek bebeklerini kaybetmiş bir aileye evlatlık verilir. Çünkü dedem ancak 5 çocuğa bakabilecek durumdadır, sütteki yeni doğmuş bir bebeği bakabilecek durumları yoktur. Büyük amcam 19-20 yaşında askerde iken zatüreye yakalanıp ölür. En küçük halam 20 yaşında bir yıllık evli iken üremi hastalığından yaşamını yitirir.
Evin içinde kalan dört kardeş arasında en çok okuyan babam olur, ilkokulda derslerdeki başarısından ötürü öğretmeni onu ailenin güçlükle okuttuğunu sezdiğinden parasız yatılı sınavına sokar, bu sınavı kazanan babam ailenin tek üniversite bitiren bireyi olur.
Bu güçlükler arasında, dedem karısını yitirdikten üç yıl sonra, o da vefat eder, yatılı okuyan babam yaz tatilinde eve gelip sofra başında toplanıldığında, yemekte neden babasının olmadığını sorduğunda, herkesin başını önüne eğmesiyle babasını kaybettiğini anlar. Böyle bir acılar dizisi olabilir mi olur, çünkü o okuyor, dersleri bozulmasın diye tatile kadar ona kimse bir şey bildirmemiştir. Babam 12 yaşında annesini, 15 yaşında babasını yitirmiştir.
İzmir’e gelirken dedemle, babaannem arasında tarla almak veya ev almak konusunda bir tartışma yaşanmış. Dedem demiş ki, tarla alırsak, tarla ev yapar demiş, ama ev tarla yapmaz. Babaannem ise eski varlıklı durumlarını düşünüp ben kirada oturmam demiş. Babam derdi ki, kimbilir belki tarla alsalar durumları başka olurdu ama yine de, ev olmasa annesiz, babasız 17 ile 13 yaşları arasındaki 4 çocuk yetiştirme yurtlarına düşer birbirimizi de kaybedebilirdik, bu ev bizim kurtarıcımız oldu.
İyi bir ailenin çocukları olduklarından kızlar ortaokulu bitirip tütün fabrikasında çalışmışlar, mahalleden iyi ailelerden damatlar çıkmış, genç yaşlarında evlenmişler. Küçük amcamı da babam yetiştiği ailenin içinde hep uzaktan izlemiş, ben 11 yaşındayken amcamla tanıştım ve her zaman iyi bir iletişimimiz ve yakınlığımız var.
İşte bir değiş-tokuşun acı bedelleri, kimbilir iki tarafta da ne acılar vardır, her birey için derine inince daha derin izler de var ama kısaca bu kadar. Yine de yaşam sürüyor, artık onların torunları olan bizlerin de, okuyan çocukları var. İki yıl once Selanik’e ilk kez gittim, şöyle bir havasını soludum, suyundan içtim, atamızın evinin toprağından babamın mezarına bir avuç toprak getirdim. Yine gideceğim, köyümüzü, belki de evimizi bulacağım. Babam 2002 de vefatından bir yıl önce ‘Elveda Rumeli, 1924 Rumeli Mübadele Muhacirlerinden’ adlı bir roman yazdı, sonra Rumeli’deki Masalları ve Efsaneleri yazıyordu yarım kaldı. Umarım onları da bir gün oldukları gibi yayınlarız.
Ayşen C (Kölemezli) Benli — Texte / Text
Histoire écrite en turc / Story written in Turkish / Türkçe kaydedilmiş hikaye